GÜZ FIRTINASI - RITA HUNTER || KİTAP YORUMU
- Kitabın Adı : Güz Fırtınası
- Yazarın Adı : Rita Hunter
- Yayınevi : Yabancı Yayınları
- Sayfa Sayısı : 591

Geçmişi, üzerine gölge gibi düşen bir adamın tek çaresi, daimi bir güneştir... "Belki de hiç... Belki de hiçbir zaman tehlikeye ne kadar yaklaştığını anlayamayacaktı. Güzel, küçük kıvılcım bilmiyordu ki bu dünyada ateşten de sıcak şeyler vardı…"
Abertillery Dükü'ne ait papaz evinde ailesiyle birlikte yaşayan Jane Hammond'ın hayatı, kendi küçük dünyası ve gizli hayalleri üzerineydi. Mutlu olduğu, kendini huzurlu hissettiği, ona göre dünyanın en güzel topraklarında yaşamanın belki de tek bedeli, efendileri olan soylunun dikkatini çekmeden, hatta var olduklarını unutturarak devam etmenin bir yolunu bulmaktı. Zira bugüne kadarki hiçbir Abertillery Dükü'nün ahlâk ya da merhametiyle övündüğü söylenemezdi.
Jane endişelerine rağmen, yeni dükün huzurlu dünyalarına ayak basmasının hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine inanmaya hazırdı. Ne var ki, soyundan gelen uğursuzluğu gölge gibi üzerinde taşıyan ve geçmişte yaptığı korkunç şey yüzünden yargılanan dükün diğerleri kadar umursamaz olabileceğini düşünmek başlı başına bir hataydı.
Gizemli ve baştan çıkarıcı son Abertillery Dükü Alexander Darius Cunningham'ın Hammond ailesini kabul etmeye mecbur bıraktığı görev onları hiç de arzulamadıkları şekilde bir araya getirirken; tesadüfler ve güçlü güz fırtınaları, tutkulu serüvenlerinin fitilini ateşleyecekti.
Okurken kahkahalarımı tutamadım. Jane, şimdiye kadar yazılmış en çatlak, en eğlenceli leydi olabilir. Kendisine hayran kalmamak imkânsız! Tarihi aşk sevip de Rita Hunter'ın eşsiz kalemiyle henüz tanışmamış olanlar çok şey kaçırıyorlar, benden söylemesi. Alexander ve Jane yeni favori çiftimiz olacağa benziyor."
HELLÖÖ!! Bu yorumumu o kadar taze yazıyorum ki... Daha kitap elimden yeni çıktı. Anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Kızıl saçlı Jane'den mi yoksa yakışıklı dükümüz Alexander'dan mı... Bunun sonucunda ilk önce konudan başlamalıyım diye düşünüyorum.
Jane Hammond çok masum, duygularını dibine kadar yaşayan ve birazcık da patavatsız bir genç kızdır.. Belki birazcığın da üstünde diyebiliriz. Fakat onu özel ve farklı kılan da bu özellikleri. Duygularını dibine kadar yaşayan derkende abartmıyorum. Bayağı karşısındaki kişi ağlıyorsa o da hemen ağlıyor ya da karşısında ki kişi kusuyorsa o da kusuyor. Evet bu...
birazcık tuhaf. Ayrıca bir yazardır. Kitabın bölüm başlarında yazdığı kitabın kısımlarınıda okuyabiliyorsunuz. Bu birazcık bana kitap içinde kitap okuma hissi verdi. Yazarın kitabın içinde farklı bir kitap daha yazması zorlamış olmalı kendisini. Konusuna gireyim dedim ışık hızıyla yorumuma geçtim sorry! Jane merhum bir papazın kızıdır ve annesiyle birlikte kız kardeşi Marry ve çok afacan bir erkek kardeşi Chris ile yaşar. Jane, çok ahlaklı bir ailede yetişmiştir. Bu durumda Jane'de ahlaklı bir şekilde yetişmiş oluyor. Ayrıca Philip adında bir genç adamlada nişanlıdır.

Derken bir gün Hammond ailesinin kapıları yakışıklı ve gizemli olan son Abertillery dükü Alexander Darius Cunningham tarafından çalınır. Tabiiki de Jane bu adama hayran kalmıştır. Tamda kitaptaki başrol karakterlerine uygun olduğunu düşünür. Ne var ki bu dükün adı geçmişte ''tecavüzü'' ithamıyla lekelenmiştir. Bu durum Hammond ailesini Abertillery dükünden uzak tutmaya yetiyordur. Gelin görün ki Alexander'ın yaptığı mecburi görevle Hammond ailesi Abertillery dükünden uzaklaşmak yerine eskisinden de yakınlarına girerler. Böylelike masum kızımız Jane ile hırçın erkeğimiz Alexander'ın tutkulu aşkları ilk kıvılcımlarını çıkarmaya başlar.

Genelde bu tür romanlar erkek karakter kendinden taviz vermeyen, ciddi görünümlü ve egolu olurlardı fakat bu kitapta Alexander beni şaşırttı. Kendisi bayağı insancıl, yardımsever ve iyimserdi. Yinede bu hali bile ilgi çekiciydi. Özellikle bazı sahneler vardı ki hayran kaldım. Şunuda ekleyeyim Alexander'ı okuduğumda gözümde direk Sam Claflin canlandı.
Kitaptaki sahneler oldukça eğlenceli ve güldürücüydü. Hatta bazen okurken dayanamayıp yanımda oturan arkadaşımın kolunu bile sıktığım oluyordu. Jane'nin Alexander'a tuz serpmesi, Chris'in Alexander'la, Jane hakkında olan diyalogları ve Jane ile Alexander'in tutku dolu anları... Her şey çok etkileyiciydi. Rita Hunter'a böyle bir eseri okumamızı sağladığı için teşekkür ediyorum.
(Alexander'ın, Jane'nin burnunun üstündeki çilleri sayıp 19 tane bulması ona aşık olduğunun göstergesi değildir de nedir?)
ALINTILAR
- “Canın mı yandı?” Komik bir soruydu ama bilmek istiyordu.
Kız gözlerinin içine bakarak başını iki yana salladı. İfadesi temkinli sayılırdı ancak masum gözlerinden varlığı tartışılmaz bir sıcaklık akıyordu. Şeffaf teni, içine bir miktar çilek ve karamel karıştırılmış kar rengindeydi. Ve o kadar yakındılar ki Alexander yüzündeki her bir çilin şeklini ezberleyebilirdi. Küçük burnunun üzerindeki serpinti en yoğun olanıydı... Tam on dokuz tane…
- ''Bunun için birilerinin canını yakmam gerekecek.''
''Bence kafanızı bir duvara vurun ki tehdidiniz boşa gitmemiş olsun.''
- ''Size inanıyorum Bayan Hammond, çocuklar ve deliler her zaman doğruyu söyler.''
- "Belki de hiç... Belki de hiçbir zaman tehlikeye ne kadar yaklaştığını anlayamayacaktı. Güzel, küçük kıvılcım bilmiyordu ki bu dünyada ateşten de sıcak şeyler vardı…"
Yorumlar
Yorum Gönder