YÜREĞE SÖZ GEÇMİYOR - JULIA QUINN (BRİDGERTONS SERİSİ #1) / KİTAP YORUMU










    • Kitap Adı: Yüreğe Söz Geçmiyor
    • Orijinal Adı: The Duke and I
    • Seri Adı: Bridgertons Serisi
    • Yazarın Adı: Julia Quinn
    • Yayınevi: Epsilon Yayınları
    • Sayfa Sayısı: 367
    ARKA KAPAK


    Kadere inanır mısınız? Peki ya kader bir gün yolunuzu aşkla keserse...
    Tutkuyu ilişkilerinizde hissederken aşktan korkup her şeyden vazgeçmek zorunda kalırsınız... Bazen imkansızlıklar geçicidir, bazen ise imkansızlıklar hayallerle kesişir... 
    Julia Quinn, New York Times'ın ''Çok Satanlar'' listesine giren romanıyla okuyucularıyla buluşuyor. Quinn'in etkileyici üslubu karşısında duygulanacak, gerçek aşkın varlığına inanmaya başlayacaksınız. Bir yandan da gülümsemenizi sağlayacak bu içli aşk romanının her sayfasında kendinizden bir parça bulacaksınız...



    İyi günler sevgili okur, uzun bir aradan sonra bloguma geri döndüm. Bilmiyorum, aslında bir şeylerden çok çabuk sıkılan bir insanım. Bir uğraş edindikten bir süre sonra ondan sıkılıp, uzaklaşabiliyorum fakat bu elbette sonsuza dek olmuyor. Her ne kadar çok çabuk sıkılan bir insan olsam da o uğraşa bir süre sonra geri dönmeyi başarabiliyorum. Çünkü özlüyorum. Evet, blogumu da özledim. Uzun bir süre uzaklaştım ve özleyip geri döndüm. Hem de kocaman ve upuzun bir serinin ilk kitap yorumuyla! 

    Julia Quinn. Ah, sevgili Julia Quinn. Benim historical romance türünde favori yazarım. Aslında iki tane favori yazarım var: Julia Quinn ve Rita Hunter. İkisinin de kalemini ve üslubunu çok beğeniyorum. Kitaplarının ilk kelimesinden itibaren okuyucuyu içine çekiyor ve sizleri orada ki leydiler, dükler, kontlar ve konteslerin yanına sürüklüyor; balolarda, çay sohbetlerinde ve davetlerde sizlerde ister istemez orada oluyor ve dedikodulara kulak misafiri oluyorsunuz.
    Julia Quinn'i ilk olarak Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü eseriyle tanıdım ve bu tanışma faslı çok çok uzun yıllar evvelinde oldu. Belki ilkokul belki de ortaokul yıllarımdaydı pek hatırlamıyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki; Romanı okuduktan sonra resmen büyülendim. Ardından yazarı araştırma sürecim oldu ve diğer kitaplarını tanıma şansım. İşte bu kitapları tanıma sürecimde Bridgertons Serisine denk geldim ve dedim ki; Benim bu seriyi almam lazım. Aradan yıllar geçti. Liseyi bitirdim ve şu an üniversite sürecindeyim ancak seriyi daha yeni yeni toparlamaya başladım. Dikkatinizi çekerim toparlamaya başladım diyorum çünkü henüz serinin bütün kitaplarını alamadım. Serinin kaç kitaptan oluştuğuna gelecek olursak... Seri tam olarak sekiz kitaptan oluşuyor. Ben ise henüz dört kitabı elimde bulunduruyorum. Düşündükçe ise çıldıracak gibi oluyorum. Sen git yıllar öncesinden seriye hayranlık duy ve daha şimdi yeni yeni toparlamaya başla. Neyse efendim nasip şimdiyeymiş...

    Yorumuma geçmeden önce şöyle kitabın konusu hakkında kısa bir giriş yapalım ne dersiniz?

    Ve bir gün Leydi Danbury tarafından verilen bir davete gidiyor, ardından Dük Simon Arthur Henry Fitzranulph Basset'la karşılaşıyor.

    Simon, küçüklüğünden beri babası tarafından istenilen bir evlat olamamış ve hayatını doğup büyüdüğü yerin çok uzaklarında geçiren bir dük. Babası tarafından istenilen bir evlat olamayınca kendisi de o zaman istenilmeyen evlat olurum diyerek özgür bir hayat yaşamıştır. Bu kurala da hala uymaya devam eden Simon, hiç evlenmemek gibi bir düşünce tarzı oluşturarak Basset soyunu devam ettirmemeyi amaçlar. Ta ki Daphne Bridgerton'la tanışana dek.

    Simon'un Daphne'yle yaptığı bir anlaşmayla ikili yakınlaşırken bir yandan da Daphne, Simon'un bu zaman kadar ördüğü bütün duvarları yıkmaya başlayacaktır.                                                                                                                                   Kitap Simon'un çocukluk yaşantısını ele alarak giriş yapıyor ve daha o andan itibaren kitabın içine doğru sürüklenmeye başlıyorsunuz. Okuduğum süreç boyunca Simon'un yaşantısına üzülmeden edemedim. Öyle ki aile sevgisinden ve ilgisinden yoksun bir şekilde büyümüş olan bir dük kendileri.                                                                                                                                                                                    Bunun yanı sıra, Bridgerton ailesini okumakta çok eğlenceliydi. Aile üyelerinin birbirleriyle olan iletişimi mükemmeldi. Abilerin korumacı tavırları, Küçük kardeşlerin afacan halleri ve yaptıkları yaramazlıkları, anne Bridgerton'ın ise diktatör fakat her şeye rağmen merhametli anne yüreğini okumak okuyucuya özel ve samimi duygular yaşatıyor. 

    The 2005 movie version of Jane Austen’s Pride and Prejudice starred Keira Knightley, second from right, as Elizabeth Bennet.
    Daphne'nin cesurluğu fakat aynı zamanda saflığı, Simon'un ise dürüstlüğü okuyucuya çok iyi yansıtılıyor. Aralarındaki uyum ise mükemmel.                                                                                                                                       Kitapta Bridgerton kızları olarak baş karakter olarak Daphne'yi ve bir de en küçük kardeş Hycanith'i görüyoruz. Eloise ve Francisca pek yok. Gönül isterdi ki onları da biraz olsun okuyalım fakat zamanı gelince onları da inşallah ayrı ayrı okuyacağım için sorun yok.

    Kitap akıcı, açık ve yalın bir anlatıma sahip. Bu yüzden elinize aldığınız andan itibaren gün içinde rahatlıkla okuyup bitirebilirsiniz.
    Ben keyifle okudum, beğendim ve historical romance severlere de tüm kalbimle tavsiye ediyorum. Bu seri kaçmaz. Ayrıca Bridgerton erkekleri de!


    ALINTILAR

    ''Tanrı'nın birleştirdiklerini kimsenin ayırması mümkün değildir.''

    ''Bazen,'' diye mırıldandı, ''seni öyle çok seviyorum ki, bu beni korkutuyor. Eğer sana dünyayı verebilecek olsaydım, verirdim bunu biliyorsun değil mi?''

    ''Sevdiği adamla beraber çocuksuz yaşamak, sevmediği bir adamla ömrünü geçirip onun çocuklarını büyütmekten çok daha iyiydi.''

    ''Mademki babasının arzu ettiği gibi bir oğul olamamıştı, o halde onun istemediği bir evlat olacaktı.''

    Yorumlar

    Popüler Yayınlar